Kurgu romanlar, filmler ve tv serileri çoğu zaman kendi evrenleri yaratılırken tamamen kurgusal materyallerden oluşmaz. Yazarlar dünyamızın siyasi, sosyal, mimari, mitolojik unsurlarını birer parametre olarak kullanarak kurgu evrenlerini yaratırlar. Örneğin Tolkien, Yüzüklerin Efendisi evrenini kurgularken döneminin sosyal ve siyasi durumları başta olmak üzere dini de bir çok materyalden faydalanmıştır. Humphrey Carpenter, J.R.R Tolkien’in asistanlığında yayınladığı ‘J.R.R Tolkien’den Mektuplar’ adlı kitapta Tolkien’in Hristiyan kültüründen nasıl esinlendiğini şu sözlerle anlatır. ‘’ Frodo’nun Gollum’a olan merhametiyle görüldüğü gibi, iyiyle kötülük savaşı, gurur karşısında alçakgönüllülük zaferi ve lütuf faaliyeti de dâhil olmak üzere pek çok teolojik tema anlatının altındadır. Ayrıca epik, ölüm ve ölümsüzlük, merhamet ve merhamet, diriliş, kurtuluş, tövbe, fedakârlık, özgür irade, adalet, arkadaşlık, otorite ve iyileştirme temalarını içerir. Tolkien, Frodo’nun Bir Yüzüğün gücüne karşı yürüttüğü mücadelelerle bağlantılı olarak, özellikle “Bizi baştan çıkarmaya teşvik etmiyoruz, bizi kötülükten kurtarıyor” çizgisinden, özellikle Rabbin Duasından bahseder.’’[1]
Ben de bu yazıda George R.R Martin’in Buz ve Ateşin Şarkısı adlı romanında kurgu şehirlerini oluştururken nasıl ortaçağ şehirlerinden esinlendiğini, bir ortaçağ şehri olan Carcassonne ile romandaki King’s Landing şehrini kıyaslayarak açıklamaya çalışacağım. Romanda King’s Landing, Yedi Krallığın başkenti olarak bahsediliyor. Kings Landing; Kral’ın yaşadığı Red Keep yapısının ve içerisinde meşhur demir tahtın bulunduğu bir başkent.
‘
’Bu berbat koku nedir?’’ kuzeyli şikayet etti.
Ölüm diye düşündü Jaime ama “Duman, ter ve bok. Kısacası King’s Landing. Hatta iyi bir
burnun varsa ihanetin kokusunu bile alabilirsin. “
Jaime Lannister’ın King’s Landing hakkındaki görüşleri (Kitap – Kılıçların Fırtınası – Böüm 62 )
İlk olarak, neden King’s Landing’in ortaçağ şehirlerinden esinlendiğini düşünüyorum? King’s Landing’in ortaçağ şehirlerine benzer özellikleri nelerdir? Bu soruları Carcassone ile karşılaştırarak açıklayacağım. Carcassonne bilmeyenler için basitçe anlatmak gerekirse; surlarla çevrelenmiş bir ortaçağ Fransız şehri. Nüfusu yaklaşık 50.000. Neolitik dönemden bu yana var olan Carcassonne, Atlantik’i Akdeniz’e ve Massif Merkezini Pyrénées’e bağlayan tarihi ticaret yolları arasında Aude Ovası üzerinde yer almaktadır. Carcassonne, Avrupa’daki en büyük surlarla çevrili şehirdir -savunma duvarları hala sağlamdır-.
Hem King’s Landing hem de Carcassonne şehirleri kendilerini çevreleyen surlara sahiptir. Surlar tarihin ilk yerleşimlerinden beri kullanılan yapılardır. Bunun açık bir şekilde nedeni savunma ve güvenlik ihtiyacı. Ortaçağ ve Rönesans dönemlerinde şehirlerin daha iyi savunmalara gerek duyması sebebiyle surlar gelişim göstermiştir. Bu dönemin şartları için daha güçlü duvarlara ihtiyaç vardı. Bu ihtiyaçlar daha yüksek duvarlar, gözetleme kuleleri ve daha güçlü şehir surları olarak ortaya çıktı. İki şehrin de surları bu özelliklere sahiptir. King’s Landing’in yerleşim şekli neredeyse dikdörtgen şeklindedir. Dolayısıyla şehri çevreleyen surlar dört kenardan oluşur. Her kenarda ve Red Keep’in olduğu şehrin doğu köşesi hariç her köşeden şehre girişi sağlayan kapılar bulunur, toplamda 7 şehir kapısı vardır.(Figür 1). Carcassonne şehri, esas olarak kuşatma düzeneklerinin saldırılarını önlemek için 53 kuleli ve barikatlı, iki katmanlı dış duvar tasarımından oluşuyor. Şehir kendine ait bir asma köprü ve merkez kaleye açılan hendek bulunduruyor. Duvarların inşa süresi oldukça uzun bir periyotta gerçekleşmiş. Eski şehir duvarları yıkılmadan farklı dönemde yeni duvarlar inşa etmeleri sebebiyle şehrin duvarları çift katmanlıdır bu da daha fazla güvenlik ve savunma olanağı sunar.(Figür 2)
King’s Landing, kitap serisindeki en fazla insan popülasyonuna sahip şehir ve Carcassonne ise Avrupa’nın duvarlarla çevrili en büyük şehridir. Büyük ve görkemli dini yapıların her iki şehirde de bulunmasını, şehirlerin popülasyon ve büyüklük olarak kendi evrenlerindeki önde gelen konumlarına bağlarsak çok da yanılmış olmayız. Baelor Sept; King’s Landing’in dini binası, serideki kurgu inançlardan biri olan Yedi İnancı’nın ibadethanesi ve bu inancın en üst düzey din görevlisinin de yaşadığı yeri içerisinde bulundurur.
Carcassonne kentinde, Aziz Nazarius ve Celsus Bazilikası adı verilen bazilika kilisesi vardır. Bu kilisenin orijinal yapısı, şehrin 6. yüzyılda önemli bir ticaret merkezi haline geldiği dönemi kadar eskidir. Bazı tarihi kaynaklara göre orijinal kilisenin 6. yüzyılda, Visigothların hükümdarı Büyük Teodorik döneminde inşa edildiği söylenir. 12 Haziran 1096’da Papa II. Kent şehri ziyaret etmiştir ve katedralin inşası için kullanılan malzemeleri kutsamıştır. İnşaat on ikinci yüzyılın ilk yarısında tamamlanmıştır. [2]
Sabah havası, King’s Landing’in eski tanıdık kokularıyla doluydu. Ekşi şarabın, ekmeğin, çürüyen balıkların ve gece toprağının, dumanın ve terin ve at çişinin kokuları içinde nefes aldı. Hiçbir çiçek hiçbir zaman bu kadar güzel kokmamıştı.
—Cersei Lannister’ın Düşünceleri (Kitap – Ejderhaların Dansı – Bölüm 65)
Her iki şehrin de kaleleri vardır. Politik, nüfus, bu şehirlerin ekonomik önemi nedeniyle; kaleler kentin en güvenli noktaları olmalıdır. Bu nedenle her iki kale de iki şehrin yüksek kotlarına yerleştirilmiş. Red Keep, Yedi Krallığın hükümdarının koltuğu. Şehrin en doğusunda, Blackwater Körfezi ve Narrow Denizi’ne bakmaktadır. [3] Red Keep’in farklı bölümleri vardır; Demir tahtın bulunduğu Büyük Salon, Meagor’daki Holdfast, kraliyet daireleri, Kral’ın Elinin (Kral Yardımcısı) kaldığı, meclis odaları, zindanlar, gizli geçitlerin bulunduğu El Kulesi. Carcassonne kalesinin adı Chateau Comptal’dır. Château Comtal (Kont Kalesi), şehir surlarının hala sağlam olduğu Avrupa’nın en büyük ortaçağ şehri Carcassonne’de bulunan 12. yüzyıldan kalma bir ortaçağ kalesidir. Kale, kentin en yüksek noktasında kayalık bir çıkıntının batı ucunda bulunmaktadır. 13 metre yüksekliğindeki taş zindanlara sahip bu müstahkem kale, şehrin, Mont-Ventoux ve Ouvèze Nehri’nin panoramik manzarasına sahiptir. [4]
Ortaçağ şehirlerinin ortak özelliklerinden biri de dar sokaklara sahip olmasıdır. Bunun başlıca sebebi şehirlerin etrafında duvarlara sahip olmasının ve şehirlerin yoğunluğunun oldukça fazla olmasıdır. Şehirlerin planlarına bakıldığı zaman dar sokaklar şehrin kılcal damarlarına benziyor. King’s Landing’in sokakları çoğunlukla içerisinde bulundurduğu fonksiyonlarla isimlendirilmiş. Örneğin; Un Caddesi’nde çok sayıda fırın var. Demir Sokağı, çoğunlukla demircilerin demir dövdüğü yerdir. [5] King’s Landing ve Carcassonne’nin şehir meydanları da benzerlik gözteriyor. Plan görünüşlerine bakıldığında dar sokaklar şehrin önemli yapılarına yaklaştıkça daha geniş meydanlara çıkıyor. Meydanlar şehrin ulaşım sirkülasyonunda geniş kamusal alanlara dönüşüyor.
Sonuç olarak baktığımızda King’s Landing ve bir ortaçağ şehri olan Carcassonne arasındaki benzerlikler, kitap serisinin yaratıcı George R.R Martin’in King’s Landing’i kurgularken ortaçağ şehirlerinden esinlendiğini açıkça ortaya koyuyor. Ayrıca serinin uyarlaması olarak yayınlanan TV dizisinde King’s Landing’I ekrana yansıtmak için mekan olarak Dubrovnik kullanılmış. Dubrovnik, Hırvatistan’da bulunan dünyanın en iyi şekilde korunmuş ortaçağ şehirlerinden biridir. Sinema ve dizi sektöründe bu tarz mekan seçimleri için birçok kriter göz önüne alınıyor. Bütçe, ulaşım, şehrin günlük hayatı vs. Dubrovnik de King’s Landing olarak oldukça başarılı bir seçimdi bence ancak Dubrovnik yerine Carcassonne’yi seçmiş olsalardı da başarılı bir sonuç elde edilebileceği sanırım aşikar.
[1] Carpenter, Humphrey, (1981), The Letters of J. R. R. Tolkien, Boston: Houghton Mifflin
[2] “St Nazarius’ Basilica 11th – 20th Century”. carcassonne.org. 20 November 2018
[3] ‘’ A Game of Thrones’’ 1996 George R.R Martin Chapter: 18, 58
[4] ‘’ Château Comtal de Carcassonne’’ www.catharcastles.info 21 November 2018
[5] ‘’ A Game of Thrones’’ 1996 George R.R Martin Chapter: 27, Eddard VI.